Mimesis terimi sanatta ilk olarak Platon ile birlikte kullanılmıştır. Platon’un İdealar Dünyası kuramının sanata yansıması ile ilgili olarak ortaya atılmış ve Platon sonrası filozoflar tarafından da tartışılmıştır. Etimolojik olarak Antik Yunanca “mimeisthai” kelimesinden türemiş ve imitasyon ya da taklit anlamına gelmektedir. Platon’a göre İdealar Dünyası’nın bir yansıması olan yaşadığımız dünyada var olan sanatçılar, duyularımızla algıladığımız dünyanın birer taklidini eserlerine yansıtmaktadırlar. Yani sanatçılar yalnızca mimetik ürünler veren ve insanları yanılgıya düşürerek aldatan kişilerdir. Platon bu nedenle yazdığı Devlet kitabında da sanatçıları kendi devletinden kovması ile bilinmektedir. Ancak Platon’un devletinden kovduklarının, aklın ürünü dışında üretim yapan ve sanatı sadece duyumsanabilir dünyanın bir kopyası olarak gören sanatçılar olduğu atlanmamalıdır.
Joseph Kosuth, One and Three Chairs
Kopya ya da taklidin ise yüzyıllardır sanatçılar için bir problem olarak devam ettiği görülmektedir. Ancak günümüzde sosyal medyanın da gücü ile birlikte bu sanatçılar artık gizlenemiyor.
Özellikle günceli çok iyi takip eden ve sanat camiasında adeta bir fenomen olan twitter kullanıcısı sanatberbat cesur yorumları ile güncel sanatçıların ipliğini pazara çıkarıyor. Son bir aydır sanat camiasında Mamutart ile ayyuka çıkan intihal olayları ile Türkiye’de Çağdaş sanatçıların birçoğunun çekinmeden kopyalama yapıyor olması daha çok göze batar oldu. Aslında bir önceki yazımda Genco Gülan sergisi üzerinden günümüz camiasını ve yapmaya çalıştıklarını okumaya çalıştığımda da değinmek istediğim nokta tam olarak buydu.
Aşağıda Pablo Picasso’dan bir seramik ve Ai Weiwei’ den bir seramik görmektesiniz. Peki bu iki çalışma sizlere Türkiye’den de tanıdık gelmiyor mu? Mükerrem Baki intihal yaptı ve fark edildi. Ancak Genco Gülan atıfta bulunarak kopya ediyor diye büyük sanatçı mı oluyor? Sonuçta her iki sanatçının da üretimleri bize bu sanatçıların kendi aklıyla üretimlerini yapamayan ya da yapmayan ve buna rağmen kopya ederek yaptıklarını koleksiyonerlere satabilen kişiler olduklarını göstermiyor mu? Peki bu durumda bu tarz üretimleri yapan ve satan kişiler iyi birer sanatçı mı oluyor yoksa iyi birer pazarlamacı mı oluyor?
Pablo Picasso, Ceramic Profiles,1949 / Ai Weiwei, Coca cola vase
Sanat eserinin biricikliği kuralı zaten Sanayi Devrimi ile birlikte başlayan süreçle kiç’in ve kültür endüstrisinin etkileriyle yitip gitti. Ancak referanslarla ya da intihallerle dolu bir sanat yaşamının sanat tarihinde nasıl bir yeri olabilir? Bugün koleksiyonerin evine, iş yerine giren bu eserler yarın hangi depolarda çürümeye kalacak bilemiyoruz. Ancak son zamanlarda oldukça sık duyduğum bir şey var ki bu tip sanatçılar ve daha birçoğu galericiler ile ortaklaşa koleksiyonerleri de sanata küstürmekteler. Bilinçsizce ya da yanlış yönlendirmeler ile eser alan koleksiyoner bir süre sonra elindeki eserin değer kaybı ile baş başa kalıyor. Koleksiyonerin en korkması gereken sanatçı tipi tam da bu nedenle talebe göre üretim yapan ya da özgün olamayan sanatçı tipi olmalıdır. Çünkü bu tip bir sanatçı aslında sanatı ve sanat yapmayı değil yalnızca en çabuk hali ile zengin ve popüler olmayı amaçlıyor. Koleksiyonerin kısa sürede parlayan bir sanatçıya ortaya çıktığı gibi aniden yok olabileceğini düşünmeden, bilinçsizce yaptığı yatırımlar ise üç beş sene sonra değer etmeyen bir yığına dönüşüyor. Bu yığını görmek için ise bitpazarını gidip gezmek yeterli oluyor.
Peki ya en başa dönecek olursak, Platon’un doğanın taklidi olarak açıkladığı sanat eserlerinin yerini günümüzde sanat eserinin de taklidine bırakması nasıl açıklanacaktır? Mimesis’in mimesis’i olarak mı? Peki ya bizler kopya eden sanatçıları camiadan kovmayı becerebilecek miyiz?
**Bu yazı 10 Haziran 2017 yılında Dağmedya'da yayınlanmıştır.
Comments