top of page
  • Yazarın fotoğrafımeltemtzn

ÖLÜM VE YAŞAM ARASINDA SANAT

Yıl 2016 Haziran... Tüm yıl korkunç terör saldırısı haberleri ile geçmiş ve bu haberlerin devamının gelmesinden endişeli bir hal var üzerimizde. Böyle dönemlerde, tüm bu haberler beni büyük bir umutsuzluğa sürükler ve üretimimi bırakma noktasına getirir her zaman. Kaos havası yazmamı frenler, içimden sanat yazmak gelmez. 2016 yılının böyle bir etkisi vardı üzerimde. Sonra bir sergiye gittim. Daha önce işlerini görmediğim bir sanatçıyı tanıdım. O buhran günlerimde beni bambaşka dünyalara götürdü o sergi, bende meditasyon etkisi yarattı, en önemlisi yiten yazma isteğimi tekrar diriltti ve Mehmet Sinan Kuran hakkında ilk kez o zaman yazdım. Umut böyle bir şeydi. Tüm umutlarınızı yitirdiğiniz anda belki bir resim, belki bir şarkı, belki bir insan tekrar diriltebilirdi. Hala nefes alıyorsak umut hep var demektir.


Mehmet Sinan Kuran, Dilek, Kağıt Üzerine Suluboya, 26,5 x 40,5cm.


Şimdi yıl 2020... Bu kez tüm dünya büyük bir kabusun içinde ve sanki bu kabus hiç bitmeyecekmiş gibi hissediyorum bir süredir. Ölüm kelimesi bende hep anksiyete yaratır ancak kendimi ölüm fikri ile hiç bu kadar içli dışlı hissetmemiştim. Çünkü hayatımız ölüm haberleri ile, günlerimiz aynı sıradanlıkta, evde ve paranoyalarla geçiyor. Covid 19 pandemisinin üzerimde yarattığı ölüme yaklaşma, insandan uzaklaşma hissi ile yazma eyleminden de uzaklaşıp okuma ve izleme eylemine daldım her şeyden daha çok. Ölmeden önce okunması gereken her şeyi okuma ihtiyacı, sanki yetiştirebilirmişim gibi...Bu sırada mail kutuma bir sergi haberi düştü. Mehmet Sinan Kuran'ın Posthumous isimli kişisel sergisi başlıyor. Posthumous, yani öldükten sonra gerçekleşen... Ölümle bu kadar içli dışlı olduğum bu dönemde, beni yıllar önce umutsuzluktan umuda götüren sanatçı yine böyle bir zamanda izleyicisi ile buluşacaktı. Uzun süredir bir sergiyi görme fikrinin benim için bu kadar heyecan verici olduğunu hatırlamıyorum. Çünkü bu serginin böyle bir dönemde gerçekleşmesi tesadüften biraz fazlasıydı benim için. Kendime gelmem gerektiğinin, yazmaya devam etmem gerektiğinin bir işaretiydi. Hayatımdaki yeri bu yüzden önemli.


Mehmet Sinan Kuran farklı disiplinlerde ürettiği eserlerini Anna Laudel Gallery'nin 3 katına yayarak Nietzche'nin tanımı ile insan yaşamındaki 3 evreyi kurcalıyor: Deve, Aslan ve Çocuk... Üstinsana ulaşmak için gerekli yollar bu üç evreden geçmektedir. Hayattaki tüm yükleri sırtlandığımız, bu yükleri kabullenerek onlardan almamız gerekenleri aldığımız Deve, yüklendiğimiz tüm bu yüklere ve mevcut sistemi oluşturan tüm değerlere başkaldırıp, özgürlüğümüze "kutlu bir hayır" ile ulaştığımız ve kendi benliğimizin farkına vardığımız Aslan ve son evre olarak çocukluğun masumiyetine dönüş, kendi oyun alanını kurmak,her şeyi unutuş ve tüm hırslardan arınma olarak adlandırılan Çocuk evresi yani üstinsan...


Posthumous Sergisi'nden


Sanatçı, insan yaşamındaki bu uzun yolculuğun yalnız başına yapılan bir yolculuk olamayacağının bilincinde olarak sergiyi de kolektif bir çalışma ile ortaya çıkartıyor. Ölümden sonra gerçekleşen anlamına gelen Posthumous kelimesi ile sergi arasında bir zıtlık yaratarak ölmeden önce farkına varmamız gereken birliktelik kavramına da göndermede bulunuyor. Hala hayatta ve bir aradayken daha güçlü, daha başarılıyız, birlikte daha fazlasını öğrenebiliriz diyor. Sanatçı sergi hazırlıkları süresince bu alt metne uygun olarak birbirinden yetenekli genç insanlarla çalışıyor. Bu birlikteliğin sonucunda da ortaya farklı onlarca malzeme ile oluşturulmuş (keçe, yağlıboya, ahşap, cam, neon, kumaş vb. ) aşina olduğumuz Mehmet Sinan Kuran dili ve rengi ile muzip, düşündüren, umut çiçekleri yeşerten, eğlenceli ve kafanızda onlarca düşünce baloncuğu oluşmasını sağlayan "Posthumous" sergisi çıkıyor.


Bazı eserler, onu izlemenin verdiği hissiyatı okuduğunuzda değil deneyimlediğinizde anlam kazanır. Çünkü bazı sanat eserlerini ne kadar anlatırsanız anlatın karşınızdaki deneyimlediği kadar algılayabilir. Posthumous yalnızca hakkında okuyarak değil gidip deneyimleyerek, duyuları zorlayarak ve şaşırtarak insanın benliğine katması gereken bir sergi, 29 Ağustos'a kadar Anna Laudel Gallery'de görülebilir.


Mehmet Sinan Kuran, Hiçbir Yerde, Karışık Teknik, 73 x 148 x 105cm.


Sergiye ek olarak bir film önerisi; Lulu Wang'ın yazıp yönettiği Posthumous filmi yaşamında eserlerine önem verilmeyen bir sanatçının galerisi ile ortak karar vererek minik! bir hikaye değişikliğine gitmesi ve kendi ölümünü ilan edip, ölümü ile çalışmalarının değer bulmasını anlatıyor. Bu film günümüz sanat piyasasının sanat eserini metalaştırmasına ve piyasa erklerinin ikiyüzlülüğüne sert bir eleştiri getiriyor. Sanat ona biçildiği fiyat ile değerlendirilemez, sanatı hissetmek gerekir. Sanatı hissetmemiz için ise yaratıcısının ölmesine gerek yok, o yaratıcıya yaşarken hayranlığınızı belirtmek eserin asıl karşılığı olacaktır.


154 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page