top of page
  • Yazarın fotoğrafımeltemtzn

KÖK’DEN ÖZ’E HEYKELİN YOLCULUĞU

1954 doğumlu Tuğrul Selçuk, 1983 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Seramik Bölümü’nden mezun olur. O gün bugündür yaptığı heykellere kendisini adayan sanatçı, yaşadığı toprakların kültüründen vazgeçmeden ve o toprakların üretimini sorgulayarak ve sindirerek çağdaş olanla birleştirip oldukça özgün heykeller ortaya çıkarıyor. Heykel sanatının ülkemizdeki geç gelişimini, zor üretimini ve resim sanatına göre daha az sergi alanı bulmasını düşünürsek oldukça zorlu bir yolculuk Selçuk’un sanat yaşamı. Ancak Selçuk bu alanda üretmeye karar verdikten sonra maddi manevi tüm zorluklara rağmen üretmeye devam etmiş ve iyi ki de etmiş. Özgün tarzı, eserleri ile kurduğu içerik ve form bağlantısı ile izleyiciyi sanata doyuran heykeltıraş Tuğrul Selçuk ile sanatı üzerine sohbet ettik.


Meltem Tüzün: Üretme aşamasında malzeme olarak ne kullanacağınıza nasıl karar veriyorsunuz? Eserin hikaye aşaması mı buna karar veriyor yoksa içgüdüsel mi ?

Tuğrul Selçuk: Heykelleri iki ayrı grupta değerlendiririm. Birincisi ve en önemli olan seçtiğim konunun uzun hazırlık döneminden sonra bir başlık altında sergilediğim heykellerim. Konu seçimim asla rastlantısal değildir. Yaşadığımız dünyanın meseleleri, ülkemde yaşanan olaylar duyarlı ve sorumluluk duyan bir sanatçı olarak hep gündemimdedir. Biçimlerimin kaynağında ise yaşadığımız coğrafyada yaşamış gelmiş geçmiş tüm medeniyetlerin mirası kalıntıların buluntuların heykellerin mimari ögelerin detayları vardır. Bu fikirsel ve görsel beslenme sonrası ruhumu ve beynimi etkileyen konuları önce ''bilgi'' bazında yeterince araştırırım. Sonucunda heykele dönüştüreceğime inandığım konunun kafamda oluşturduğu biçimleri yavaş yavaş eskize dökmeye başlarım. Bu süreç bazen aylarca sürer. Yeterli bir tatmine ulaşınca eskizleri malzeme ve boyuta taşıma süreci başlar ki aslında yaratma ve üretmenin en zor kısmı da budur. İyi çözümlenmiş eskizler malzemeyi kendisi çağırır. Kimisi beni bronza dök , kimisi beni taştan yada ahşaptan yont diye adeta haykırır. Heykel yapılabilecek bütün malzemeleri kullanırım. Ancak bronz ve mermer vazgeçilmezimdir. İkinci gruptaki heykellerimi ''münferit işler'' olarak tanımlarım. Sanatsal endişelerle üretilmiş ve daha çok sergi projelerime mali kaynak sağlamak amaçlı ve tamamen zaaflardan faydalandığım içgüdüsel ve neredeyse hiç birinin eskizinin dahi olmadığı işlerdir. Başlarım ve bitiririm. At başları, baykuşlar, balıklar gibi çoğunluğu bronz ve bakır olan bu heykellerim beni ayakta tutmaya yetiyor.


Beyoğlu Bakireleri 2006, Bakır, 75 cmx 30cm x20 cm


M.T: Heykel çeşitli nedenlerle ülkemizde maalesef fazla hızlı ilerleyebilen bir disiplin değil. Sanat piyasasının içinde var olduğunuzdan bu yana geçmişini ve geleceğini kıyaslarsanız ilerleme var mı ? Koleksiyoner ilgisi nasıl ?


T.S: Öncelikle belirtmeliyim ki; var olan ve görünen ''sanat piyasasının'' içinde değilim. Ve olmamaya da gayret sarf ediyorum. Ben görünmeyen piyasadayım.Türkiye'de sadece heykel yaparak; başka hiç bir yan geliri , maaşı, destekçisi, sırtını dayayacağı sponsoru, küratörü, eleştirmeni, galericisi, eserlerinin yer aldığı müzesi ve en önemlisi de ''baba bir koleksiyoneri'' olmayan bir heykeltıraşım. Heykeli bir yaşama biçimi olarak içselleştirmiş ve heykeli o kadar ciddiye almışım ki; '' hayatın kendisini ıskalamışım''. O kadar çok bedel ödedim ,o kadar çok ödenmesi gereken fatura birikti ki yukarıdaki sorunun cevabı bende sadece öfke olur. Gerçek samimi ve kendisi gibi olan bir avuç sanatçısını insani şartlarda yaşatmasını ve üretmesini sağlayamayan ülkede heykelin geldiği yer hiç de yabana atılacak bir durum değil. Güncel sanatın bol tekrarlı , moda renk ve trend saçmalıklarının içerisinde değerlendirmek gerçekten zor. Sanatın ortak bir tanımının yapılamadığı her sanatçının (!) kendi sanat tanımını yaptığı bir süreç yaşıyoruz. Sanatçının ne yaptığı değil, kimin ve nasıl sunduğu ya da pazarladığının önemli olduğu bir piyasa var. Güncel sanatın midesinin kaldırdığı bütün konuların malzeme çeşitliliği ve malzeme işleme teknolojilerinin ulaşılabilme kolaylığı ve bilgisayarın tüm olanaklarıyla hayata geçirilen sanat elbette göz ardı edilemez. Çünkü çağın teknolojik dili sanatın diline dönüşmeye başladı. Koleksiyoncularla ilgili çok bir bilgim yoksa da düşündüklerim; kurumsal firmaların müze ve koleksiyonlarını dışarıda tutarsak gerçek anlamda kaç koleksiyoner, sanatsal bilgi birikimi ve donanımıyla topluyordur tartışılır.Sınıf atlamanın yeni yollarından birini keşfeden zenginler türedi. Yeni yetme sanat danışmanlarının yönlendirmesiyle topladıkları işlerin koleksiyonunu yapmaya çalışırken şişirme ve spekülatif sanatçı(!)lar yaratmaya çalışıyorlar.


M.T: En sevdiğiniz heykeltıraş kim? Neden?


T.S: Bu soruyu duyana kadar en sevdiğim heykeltıraş kim hiç düşünmemişim. Elbette en sevdiğim değil belki ama beğendiğim yerli yabancı birçok heykeltıraş var. Etkilendiğim heykeltıraşlar var mı diye sorarsanız net bir cevabım var. Antik dönem heykeltıraşlarından 4 bin yıl öncesinin Yesemek heykel atölyelerinde imzası okunan tek heykeltıraş Hitit'li Piha, Helenistik dönemin has heykeltıraşları Hermogenes ve Skopas. Çünkü onlar benim Anadolu'mun ustaları!


M.T: Heykellerinizde genel olarak soyut bir form var. Çalışmalarınızda içerik ve form açısından nasıl bir bağ kurdunuz?


T.S: Heykellerimdeki soyutlama bana arkeolojik buluntuların en eski formlarından ''İdol'' ve bir sonraki aşaması da ''Kibele''lerden aldığım ilhamdır. Yaptıklarım bugünün sanatsal dili , bilgi birikimi ve malzeme çeşitliliğiyle heykele dönüşmesidir. Heykellerimin içeriğini oluşturan bir hikayesi vardır ve bunu öncelikle benim bilmem yeterlidir. Hikayeyi sanatıma ilgi duyan benimle aynı duygu düzleminde olan ve her daim sanata dahil olmak isteyenlerin okuyabilmesi mümkündür. İnsan temelinde oluşturduğum formların bir hikayesi olması onları güçlü birer heykele dönüştürür.


M.T: Galeri İşlik’ deki serginiz Eski-iz-ler desen serginiz çalışmalarınızın eskizleri mi yoksa onların resme yansımaları mı ?


T.S: Eski-iz-ler sergisindeki eskizler son 25 yılda yaptığım ve yapamadığım heykellerimin eskizleriyle önümüzdeki süreçte yapmayı planladığım heykellerime hazırlıktır. Eskizlerimde yer yer resimsel ögeler olmasına rağmen şimdilik resim yapmayı düşünmüyorum. Eskizlerimde ve figüratif işlerimde bir devamlılık vardır. Tekrar varmış gibi görünse de dikkatlice incelendiğinde her birinde öncesini ve sonrasına göndermeleri görmek mümkündür.


İşaretli Yerden Kopart, 2007, Metal + kompozit, 180 cm x 60 cm x 42 cm


M.T: Şu an üzerinde çalıştığınız ya da yakın gelecekte hayata geçecek bir projeniz var mı ?

T.S: Bende proje çok. Sabah akşam proje üretiyorum. Defterler dolusu. Belli bir sabır ve üretim süreciyle sırasıyla hayata geçecekler. Yakın vadede galeriden kesin tarih beklediğim bir sergim var. Bir çok kere sergilenmiş ancak satılmamış bazı heykellerimi yeniden yorumlayarak MERDİVEN-DE adını vereceğim bronz ve bakırdan oluşan farklı bir seri iş. Daha sonra da eskizlerini sergilediğim son dönem işlerimi boyut ve malzeme farklılıklarıyla sergilemeyi planladığım GÖKTEN-BEKLENTİLER başlıklı sergimin kurgusunu yapıyorum.


M.T: Türkiye'de heykel sanatının ilerlemesi için sizce neler yapılmalı?


T.S: Her şeyden önce heykel sanatçılarının insani şartlarda yaşayabileceği ve üretebileceği atölye ve mekanlara kavuşabilmesi için devletin ve özellikle yerel yönetimlerin atıl vaziyetteki mekanları sanatçılarına tahsis etmesi ideal bir beklentidir. Kurumsal firmaların ve koleksiyonerlerin heykele daha çok yer vermeleri, sanatçılara dönem bursları vererek sanatçının rahatça üretmesini sağlamaları gerekir. Yerel yönetimlerin yaptığı heykel sempozyumlarının daha seçkin sanatçılarla ve sanatsal kurumlarla birlikte hareket edip daha kaliteli heykellerin sahada yer almasını ve giderek görsel kalitenin yükseltmesini sağlamalıdır bu sempozyumlarda yerli sanatçı sayısını arttırmalı ve öncelik tanınmalıdır. İlk ve orta öğretimde sanat derslerinin ciddi bir şekilde yer alması ve sanat kültürünün öğretilmesi elzemdir.


* Bu röportajın gerçekleşmesine katkısı olan Sinan Eren Erk’e teşekkürler.


** Bu yazı Bloomberg Businessweek Dergisi'nde ( 13 Kasım 2016 sayısı ) yayınlanmıştır.


4 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page